2010/10/23

Cumartesi günü böyle geçmemeli!

"Allaaaah!" diye bağırarak attım kendimi sokağa. Dışarı çıkmak zorundaydım çünkü Fransızca kursum vardı. Bahanem hazır tabii.(:

Kurs bitti ama Şiv'a durmaz.
"Bir filtre kahve içem kendime gelem yeaa" diyerek oturdum kafeye. Sigara içiyorum yaa, Allah kahretsin! Dışarıda oturup kahve-sigara-kitap keyfi yapayım dedim. Demez olaydım. Bir taraflarım fena dondu.
Ellerim morardı, okuduğum kitabı anlamadım, sigaranın tadı yoktu, kahveye fazla şeker atmışım... Kısacası orada oturduğum 2 saat işkence oldu bana. "Kalksaydın lan!" demeyin sakın. İnatla keyif almaya çalıştım resmen. Haa! Bir halt olmadı.
Kalktım anneanneciğime gideyim dedim. Evde olmadığını biliyordum ama nasılsa anahtar var yeaa.

İşin aslı öyle değilmiş.
Anahtarı soktum. Lan! Dönmüyor. Oturdum merdivenlere radyo dinlemeye başladım telefonumdan. Aldırma gönüüül aldırmaaaaa diye bağırıyor amcam. Birden hüzünlendim. Beni öyle gören müebbet hapis cezası almışım zanneder. Fena kaptırdım. Sonra bir umut tekrardan denedim anahtarı. "N'oluyor yeaa?" diye bağırdım. Anahtar döndü resmen.

Çıtınk!
Kapı açıldı. Ulan! Niye geriyorsunuz beni? Eve girdim "Vuhuueeaaa" diye bağırarak dans ettim. Oturdum televizyon izledim, karnımı doyurdum, ağladım biraz. Bu ağlamak hayatımın bir parçası oldu artık. Asabım bozuluyor! Bekledim gelen yok. Bekledim arayan yok.
Çıktım Kadıköy'e gittim. Yarkın ve yanında bir kaç arkadaş. Tamam bazılarını çok seviyorum ama bazıları...Neyse! Bunlar bilgisayar, internet cafe hebeleeee diye kalktılar. O internet cafe ömrümü yedi resmen. Saçma sapan bir oyun oynadık. Sonra kalktık ve (evet benim zorlamalarım ile) Karin'e gittik. İçtim biraz ama yok olmadı be!



Kısacası bugün beklediğim gibi geçmedi. Aslında başka bir durum ile ilgili bir yazı yazıcaktım ama son anda vazgeçtim. Neden hiç bilmiyorum.

2010/10/21

Okul-Ev-Okul-Ev

Kendi ellerimle yaptığım miss gibi kremalı mantar çorbası duruyor masamın üstünde. Soğusun diye bekliyorum. Sıçak çorba içemem ben. Tıpkı tuzlu yemek yiyemediğim gibi.

3 gündür sadece okul ve ev var hayatımda. Dışarı çıkmadım. Beni tanıyanlar bunun benim için nasıl bir işkence olduğunu bilirler. Ama dışarı çıkmamak demek saçma insanları görmemek olduğu için sorun yok. Haa içki içmiyorum evde olunca. Güzelliklerden biri daha.

Biraz arınmak istedim sadece. Kafamı toplamak, kendimle yüzleşmek. 2 hafta öncesine kadar kafama taktıklarım artık çok saçma geliyor. İntikam, sevgi, aşk... bıdı bıdı artık. Kulaklarım bu sözcükleri duyunca ağrımaya başlıyor. Artık daha büyük sorunlarım var. Eskiden bir sorunum olduğu zaman herkes yardım eli uzatırdı. Birdenbire beliren omuzlar. "Gel hadi ağlayabileceğin bir omuz var artık" gibi. Şimdi onların hiçbiri yok. Belki var ama ben kaçıyorum bu sefer. O eller beni beklemediğim anlarda itti hep. O omuzlar en güvendiğim anda kaydırdı başımı. O yüzden artık kimseye güvenmek yok bu anlamda. Derdimde yanımda olan insanlar ne yazık ki "Ahh bebeğiiim. Benden daha dertlisin sen yaa! Gel anlat bana derdini" diyerek kendilerini "Kurtarıcı" rolüne sokuyorlar. Haa! Ben çok farklıyım sanki! Hayır değilim. Kurtarıcı rolüne girmeyi seviyorum ama insanları "ÇAT" diye yüzüstü bırakmıyorum.

"Adam gibi" yanımda duracak insan varsa buyursun gelsin.

Acaba bu arınma dönemim ne kadar sürecek? Cidden merak ediyorum. Çünkü neredeyse 3 yıldır kendimi bu kadar kapatmamıştım hayata. Gerçi yine kapatmadım ama insan yüzü görecek halim yok resmen. Bir "Bezginlik" çöktü üzerime. O yüzden kimse ile bire bir muhabbete girmek istemiyorum. Twitter bile çekici gelmiyor artık. O derece! Bakalım! Kaç gün devam edeceğim böyle insanlardan kaçmaya. Belki bu 3 gün ile sınırlı kalır, belki 3 ay daha devam eder. Bilmiyorum. Açıkcası merak bile etmiyorum.

Yazasım Yok! Ama Mim Görünce Dayanamıyorum.

Ne yazsam? Kafamda onlarca şey var ama zor geliyor. Böyle anlarda "Mim" resmen benim kurtarıcı meleğim oluyor. (:

™ мγdяєaм tarafından mimlenmişim.

Mim Konusu: İstatistikler Top 5.
İstatistiklere göre en çok okunan ilk 5 yazı.

2010/10/15

Bildiğin Mim!

Girl With The Red Balloon mimlemiş beni. Aslında daha önce görmüştüm ama araya bir olaylar girdi ve bilgisayarımın başına geçip yazamadım. Geç olsun güç olmasın diyerek başlıyorum. Hadi bakalım.

Mim Konusu: Yaşadığınız tüm sıkıntıları geride bırakıp, sevmediğiniz insanlardan, yapmaktan daral gelen işlerden uzağa bir tatile gidiyoruz. Bizi yolcu etmeye gelmiş üstelik gıcık olduğumuz herkes. Alayına çalımlı bir bakış fırlatıp arabamıza bindikten sonra, geride kalanları çatlatırcasına müziğin sesini sonuna kadar açıp, tozu dumana katarak oradan uzaklaşıyoruz.

Şimdi sizden istediğim, mimlediğim herkes bindiği arabanın resmini son ses açtığı şarkının adını, sözlerin bir bölümü ve söyleyen solistin bir resmini yayınlayacak.

Bildiğin Volkswagen işte.












Bildiğin Metallica işte.












Şarkının sözlerini yazmak yerine linki vermek istedim. Neden diye sorma. Üzülürüm.

Buyrun...
Turn The Page.

Mimlediğim 2 kişi var. Galiba ilk mimleri olucak bu. Darius ve Mercan(Kelebek)

2010/10/12

Sabah sinirli uyandıysam sebebi var. Tamam mı?!

Herşey mükemmel giderken aldığınız bir haber vardır yaa. Öff! Canınızı acıtır. Kendimi toparlamışım , mutluyum, eski arkadaşlarımla görüşüyorum. Kısacası hayat bana güzel.

Dün değer verdiğim bir arkadaşımın benim yerime kararlar verdiğini öğrendim. (Öyle abidik bir insan söyledi ki bunu. "Ehe ehe yok yapmamıştır cağğnım" diye acı acı sırıttım.)

Yazık lan bana!

Telefonlar edilmiş hatta bunların benim düşüncelerim olduğu bile söylenmiş. Teşekkür ederim!

Başkasının yerine karar almak ne kadar adice. "Niye yaptın?" diye sorsam "Yeaa senin istediğin buydu. Sen cesaretini toplayana kadar ben söyledim işte." der.

Hayır ama değil işte. Benim istediğim değil bu. Niye yaptı ki? Hayatım üzerinde söz sahibi olduklarını iddia edenlere ne kadar kızdığımı en çok o biliyor. Ve buna rağmen aynı haltı yedi.


Bu insan hala bir konu yüzünden bana kızgınmış. "Ayhh kıyamam." Gerizekalı yavşak!

2010/10/08

Bu Şehirden Bir Yarkın Geçti.

Yarkın 21.15'te otobüse atlayıp İstanbul'u terk etti. Katlanılmaz bir arkadaş olmuşum o yüzden kaçıyormuş. Yok yeaa ondan değil. Daha o kadar eziyet etmedim kardeşime.

Yarkın'ın en büyük hayallerinden biri dağa çıkmaktı. Bu sene bir çok hayalini gerçekleştirdiği için (Dövme-Mızıka çalmak-İyi bir hukuk şirketinde staj imkanı) bu dağa çıkma hayalini fazla geciktirmek istemedi anlaşılan.

Bugün kısıtlı zamanından bana 1 saat ayırdı. O 1 saatte termal eldiven aldık. Bu eldiven teri dışarı atıyormuş." diye bıdı bıdı konuştu durdu. Bugün bayaa bir dalga geçtim Yarkın ile ama tırsmıyor değilim hani. -15 derece soğuk ve bu Yarkın'ın ilk dağ deneyimi. Yanılmıyorsam çıkacakları dağ 3000 metre. Yarkın'ın dayısına göre basit bir dağ imiş. Ee tabii adam uzun zamandır uğraşıyor dağcılık ile. İşin 2 kötü tarafı daha var. Birincisi Yarkın sigara içiyor ve zaman zaman sıkı öksürük krizlerine tutuluyor. İkincisi ise 1-2 gündür hastaydı. Nezle olmuş, burnu tıkalı. Bugün benim yüzümden de üşüttü biraz. Ben biraz salak olduğum için incecik kıyafetler ile çıktım dışarı. Yarkın yanında üşüyen kız istemez. Montunu, beresini, eldivenini çıkardı bana verdi. Ben "Ayhh parmak uçlarım donuyor yeaa" dedikçe kafama vurdu o ayrı. Şu an otobüste ve büyük ihtimalle ateşi çıktı. Neyse ben dalga geçtim çocukla. "Ölürsen mızıkanı alabilir miyim? Ölürsen montunu alabilir miyim" diye sordum durdum. Ama şimdi hafiften bir tırsma başladı bende. Telefon çekmiyormuş tabii allahın dağında. 2 gün boyunca merakla bekleyeceğiz. Neyse ki yarın Yarkın'ın kardeşi Beyza ile buluşuyorum. Beyza ile Yarkın'ın arkasından rahat rahat dalga geçebiliriz

*Aslında yazıcak çok şey var ama tahammülüm yok. Yazdıktan sonra siliyorum hep. 3. cümlede gözlerim dolmaya başlıyor. Gerek yok! Birazda gördüklerimi yazayım dedim. Bakalım...

2010/10/06

Kafayı Kırmaya 3 Kala!

Ben sır saklamayı çok severim. Öyle böyle değil ama! Bayılırım. İnsanlar gelsin sırlarını, dertlerini anlatsın. Haa! Zaman zaman küçük pislikler yapıyorum o ayrı. Mesela bütün sırları hafızamın en uzak köşesine atarım, zamanı geldiğinde belki işe yarar diye. Şimdiye kadar çok az arkadaşımın sırrını ortalığa dökmüşümdür. Döktüysem bir açıklaması vardır zaten. Yaa o insanlar bana çok büyük kazık atmışlardır veya öyle büyük sırlardır ki tek başıma taşıyamadığım için söylemişimdir. Genelde 2.si oluyor bana. Bazı şeyleri taşıyamıyorum. Bir de ağzımdan laf alanlar vardır. Gerçi bu istisnai bir durum.

Yarkın'a özel. Adam herkesin ağzından laf alabilir. Mesela benim bir sırrımı öğrenmiş geçen gün. Sır değildi aslında, sakladığım bir şeydi. Günlerce sordu bana "Öyle mi?" diye "Yok. Öyle değil bu iş." dedim, "Hımm ben yanlış anlamışım o zaman" dedi. Meğersem Yarkın hep uzaktan uzağa ipucu topluyormuş. 1-2 olaydan sonra iyice şüphelenmeye başlamış. İsmini vermek istemediğim bir arkadaşın ağzından almış lafı. Gecenin bir yarısı aradı beni. Bağırmadı, kızmadı. Sadece "Ben sana kardeşim dedim. Ben mi bir şey yaptım? O yüzden mi söylemedin bana?! Hatam varsa söyle." dedi. Tabii beni aldı bir pişmanlık. Açıklamaya çalışıyorum ama açıklanacak bir şey yok. Hatalıyım. NE yapayım?!

Dün buluştuk, konuştuk yüz yüze. Çok kırılmış. Haklı. Ben de kırılırdım. Hayır tecrübeliyim bu konuda. En yakın kız arkadaşım da aynı mevzu yüzünden kırılmıştı bana. Neyse ki hemen affetmişti o beni. (Ne kadar salak olduğumu bildiği için kıyamıyor o bana.)(:

Bakalım Yarkın Bey ne zaman affedecek? "Affettim" dedi ama ben Yarkın'ı biraz tanıyorsam biraz yerlerde süründürecek beni. Bir süre gerilim verecek bana.

2010/10/04

5 Küçük Kirli Sır.

Mia Wallace tarafından mimlendim.

Mim konusu:
5 Küçük İtiraf.

1. Sevgililerimi yakın arkadaşlarından kıskanırım. gerçekten ne hissettiğimi de hayatta anlayamazsınız. O derece!

2.Eskiden sigara dumanına alerjim vardı. 20 metre ötemde içildiği zaman hapşurmaya başlardım. Sonra bir gün ilk sigaramı içtim. Ertesi gün ateşler içinde yatıyordum. Sonra bunu okulu kırma yöntemi olarak kullandım.

3. Bir şey hakkında konuşulurken gülmeye başlıyorsam, bilin ki yaram var. Gülerek kapatmaya çalışıyorum.

4.Takıntılı olduğum bazı insanlar var. Bir şekilde msn-facebook-twitter şifrelerini bulup her gün kontrol ediyorum. Bulamazsam her gün sayfalarına bakıyorum.

5. Sevmediğim insanlara karşı çok gaddarım. "Bilgi güçtür" sözünden yola çıkarak, sırlarını öğrenirim. Haa! Öyle sırlarını açığa çıkarmam, o gerilir zaten ister istemez. Bazen de o sevmediğim insanın sırlarını öğrendikten sonra onu sevmeye başlarım. Kıyamam! Cidden! ):

*Bu da benden olsun.
Sarhoş olduğum zaman çok fazla hisli oluyorum. Sonradan pişman olduğum şeyler yapabiliyorum. O yüzden bir şey anlatacaksınız önce sarhoş olup olmadığımı sorun. Yoksa ertesi gün sizinle dalga geçebilirim.

Ezel değil! Star Wars!

Darius ile konuşurken böyle bir şey oluyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Üzüldüğümü anlıyor ve hemen değiştiriyor lafı. Derdimi anlatmam için hiç zorlamıyor. Olta atıyor bana, bende balığım ya tak diye yakalanıyorum oltaya. Sonra takır takır anlatmaya başlıyorum. Neyse benim tadım kaçmaya başlamış hafiften, sürekli Ezel adlı güzide diziden replikler söylüyorum. Nasıl olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yok ama konu bir şekilde Star Wars'a geldi. İşin özü Ezel karakterlerinin Star Wars adlı mükemmel filmden çıktığını gördük. Monte Kristo Kontu falan yalan! Ezel bildiğin Star Wars!

Ezel-Luke Skywalker
Gezegeni kurtaracağım havaları. Saflık. "Ben iyiyim yeaa, buralar var ya benim dededen kaldı." havaları. Aynı yaa!

8-Darth Vader
İçlerinde iyilik var ama "Kötü olmalıyım" diye diye ne hallere düştüler.

Kenan Birkan-Palpatine
Allah belasını versin Palpatine resmen! 8'in Kenan Birkan'ı öldürmesini bekliyorum dört gözle. Haa olmayacak böyle bir şey tabii. Ama Darth Vader'ın Palpatine'i öldürmesi gibi bir sahne izlesek 8 ve Kenan Birkan'dan. Fena olmaz mı?!

Ramiz Dayı-Obi Wan Kenobi
Bilgelik, güç vs. Ramiz ölsün, Obi-Van gibi ışıklı ışıklı, nur inmiş suratını görelim dizinin sonunda.

Bahar-Yoda
Aynı masumiyet. Aynı saflık. Kötü öldüler. Tesadüf mü?

Şebnem-Leia
Neden Leia ile özdeşleştirdik bilmiyorum. Sanırım Tevfik-Şebnem aşkından.

Tevfik-Han Solo
Deli cesareti var ikisinde de. Tabii bir de aşk!

Ali-Chewbacca
"Bağırmaları aynı" dedi Darius. Ben bilmem!

Cengiz-C3PO
İkiside bir halta yaramıyor!

ve

Eyşan-R2D2
İkiside her türlü kapıyı(!) rahatlıkla açabiliyor.

2010/10/03

Fon Müziği.

Mia Wallace tarafından mimlendim. Hee! Ben yavaş bir blog okuyucusu olduğum için yeni gördüm mimi. Olsun. Geç olsun güç olmasın diye başlıyorum yazıma.

"Hayatınıza uygun fon müziği. Fon müziği derken sözlü tabi ama sözleriye değil sadece müziği ile olucak. 3 şarkı seçeceksiniz."

Leonard Cohen-I'm your man. Her dinlediğimde beni benden alıyor bu şarkı. Hiç anım yok bu şarkı ile. Çok sıkıldığım zamanlarda dinlediğim ve huzur bulduğum bir şarkı.

Sektor Gaza-Dopilsya. Bu şarkının ilk 45 saniyesi, zihnimde bir soygun anını canlandırmama neden oluyor. Galiba sadece bu yüzden seviyorum bu şarkıyı.

The Scientists-We had love. Heyecanlı olduğum anlar açıyorum bu şarkıyı. İnançla doluyorum nedense. İşte hayatımın gerçek fon müziği bu.


Bu ilk mimlenişim. Tarihe not düşmek istedim.

Cepleri doldurmaya bakalım!

"Bir yerden başlamak gerek Şiv'a" diyerek attım kendimi sokağa. Vakit öldürecek bir şeyler aramaya başladım. Zaman geçsin istiyordum sadece. Düşünmeye, sorgulamaya vaktim kalmasın hiç. Hep uğraşacak bir şeyler olsun hayatımda. Haa! İnsanlar olmasın ama. İnsanlar ile uğraşmaktan çok sıkıldım artık. Gerizekalı, kendini bir b*k zanneden insanlar! Laf sokmayı bir özellik sayan insanlar! Korkak insanlar! Kendi g*tünü kurtarmaya çalışırken yanında ki insanı yarı yolda bırakan dallamalar! Kendini güçlü zanneden insanlar!
Gerçekten böyle insanlarla uğraşmaktan sıkıldım. "Aman üzülmesin. Ay ben aynı şeyleri yaşatmayayım. Şu an yalnız kalmaya ihtiyacı var. Görüşmesin bizimle kendini toparlasın o yeter. Böyle şeyler sorma." bıdı bıdı bıdı... "Ehh! Bir salak ben miyim?" diye sorasım geliyor bazen. Her şeye katlanan kim? -Ben. Laf sokanlara cevap veren kim? -Ben. Gizlice iş çeviren kim? - Ben. Ulan her şeyi niye ben yapıyorum? Biri de çıksın "Dur lan salah!" desin. Haa demediler mi? Dediler.

İstediğim tek şey "Ben yalnız değilim" demekti. "Ben yalnız değilim" diyorum belki ama cılız bir sesle. Bir de etrafımda dimdik(!) duran "arkadaşlarım" var. Çok seviyorum onları ben!

İşte bütün bunlar yüzünden insanlar ile görüşmemeye karar verdim. En azından bir süreliğine. Kendimi yormaya çalışıyorum. Haftanın her günü okula gidiyorum sırf evde oturmayayım diye. Okul yeterince zorluyor zaten bu sene. Bir sürü ödev, proje, sunum... Zorlaması güzel ama. Bu işi gerçekten isteyenler ortaya çıkacak. Reklam filmi için ürün düşünürken, diğer yandan sinopsis yazıyorum. Onun dışında Fransızca kursum başladı bugün. Cumartesi-Pazar günleri 2'ye kadar doluyum artık. Günde 4 saat Fransızca bakalım bünyeye nasıl gelecek? Film ekimi için biletlerimi aldım. Tüyap Kitap Fuarı için alınacaklar listesini oluşturdum. Her gün en az bir film izlemeye çalışıyorum. Yeni insanlar ile tanışıyorum. Hatta yaz tatilimi bile planlamaya girişiyorum. O derece! Neredeyse 1 senelik plan yaptım. Bu 1 seneyi cebimi doldurmaya ayırdım resmen.Her şeyi öğreneyim, yapmak istediklerimi yapayım istedim. Cepleri doldururken unutmak istedim.


Ben aslında kaçmak istiyorum ama olmuyor. Hep bir şekilde onu hatırlıyorum.